Zemin sıvılaşmasıyla ilgili 15 ilçeye dikkat
AFAD, İstanbul’da beklenen deprem için en riskli 15 ilçeyi açıkladı. Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Taban sıvılaşması riskine göre belirlenen ilçeler için Prof. Yurdakul Aygörmez, “Yeraltı su seviyesinin önceden ölçülmesi gerekiyor. 15 metrenin altında ise risk düşük. Bunun üzerinde ise 0 ile 10 metre arasında ise yer altı su seviyesi risk oluşturuyor ve risk teşkil ediyor” dedi. Sıvılaşma riski analizi yapılması gerekiyor. Boşluğun çok olduğu yerlerde bağlayıcı malzeme çimento olmalıdır. “Tartı merkezi doldurularak veya fore kazık adı verilen kazık sistemleri kullanılarak aşağı çekilebilir. Temel sıvılaşmasıyla bu 15 ilçede yapı yapılamayacağı söylenemez” dedi.
İstanbul için olası bir depremde riskin en yüksek olduğu ilçeler belirlendi. AFAD’ın zemin sıvılaşması riskine göre oluşturduğu listeye Bakırköy, Bahçelievler, Küçükçekmece, Esenler, Başakşehir, Esenyurt, Avcılar, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Tuzla, Pendik, Maltepe, Sultanbeyli, Üsküdar ve Fatih ilçeleri dahil edildi. 6 Şubat’ta meydana gelen depremde tabanda sıvılaşmanın da görüldüğünü belirten Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yurdakul Aygörmez, binaların temel dikkate alınarak yapılması gerektiğine dikkat çekti. Bu ilçelerde yaşayan halkın zemin sıvılaşmasından korkmaması ve önlem alması gerektiğini vurgulayan Aygörmez, “Üç türlü etki meydana gelebilir. Birincisi yapının devrilmesi, ikincisi yan yatması, üçüncüsü ise, içe doğru çökebilir.”
DEPREMİN OLUŞTURDUĞU ETKİYE TEPKİ OLUYOR
Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Yurdakul Aygörmez, “Hiçbir yapı, üzerinde durduğu tabandan daha güvenli ve daha sağlam değildir. Bu nedenle tabanı bir yapıyla birlikte incelemek gerekir. Zemin sıvılaşması dediğimiz olay, boşluk suyu basıncının yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. alt tanelerin ortasıdır.Kum taneleri içerisinde suya doygun kum taneleri varsa bunlar sarsıntının etkisine karşı reaksiyon oluştururlar.Kayma direncini ve direncini,sertliklerini kaybederler.Bu etki ile Zemin katı özelliğini kaybederek sıvı gibi hareket eder. Üç türlü etki meydana gelebilir. Birincisi devrilebilir, ikincisi yan yatabilir, üçüncüsü içe düşebilir. Gerçek göç meydana gelebilir” dedi. .
KIYI ŞERİDİNE YAKIN KAMU ALANLARINDA SIKLIKLA GÖRÜLÜYOR
Aygörmez, “6 Şubat depreminde sık karşılaşılan bir durumdu. Özellikle Hatay Antakya ilçesi ve Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesinde sık görülen bir durumdu. Binaların yana yattığı, devrildiği durumlar da vardı. Yer yer de hatırlanacak.” binanın zemin katı çöktü ve üzerine arabalar oturdu.depremde de gördük bu durumları.bu sık karşılaşılan bir durum çünkü aslında deprem sonucu oluşan bir etki.bu durumda bazen olsa bile can kaybına yol açmaz, kullanılamaz hale gelir. Bunun etkisiyle o yapının yeniden yapılması gerekir. Yapılacak yapıların hiçbir şekilde temeli dikkate alınmadan inşa edilmemesi gerekir. İstanbul’da AFAD “Bu durum sıklıkla yaşanıyor” tarafından ilan edilen 15 ilçede görüldü. Avcılar, Küçükçekmece, Bakırköy gibi sahil şeridine yakın ve dolgulu alanlarda sıklıkla görülebiliyor” dedi.
YERALTI SUYU SEVİYESİNE DİKKAT EDİN
Dere yataklarının bulunduğu bölgelerde zemin sıvılaşmasının sık görülen bir durum olduğuna işaret eden Aygörmez, “Doğa, üzerine yapılan yapay bir şeye her zaman tepki verir. Tepki sonucunda zemindeki su miktarı fazlaysa hareket etmesi gerekir. Deprem sonrası reaksiyon olarak dışarıya doğru.Bu durumda zemin sıvılaşması adı verilen bir olay da ortaya çıkar.Bina yapılırken zeminin analiz edilmesi gerekir.Sıvılaşma riski olan yerlerde özellikle dere yatakları ve dolgulu alanlarda Yer altı su seviyesi önceden ölçülmeli, 15 metrenin altında ise risk düşük, bunun üzerinde ise 0 ila 10 arası, metrenin ortasında ise yeraltı su seviyesi risk teşkil ediyor. risk ve sıvılaşma riski analizi yapılması gerekmektedir. Analiz olarak yapılması gerekenler, özellikle yeni binalar inşa edilirken, bu tür temeller varsa alternatif analizlerin yapılması gerekmektedir. Boş alanın çok olduğu yerlerde , bağlayıcı malzemesi çimento olan malzeme veya fore kazık adı verilen kazık teknikleri ile doldurulmalıdır. Tartım merkezi hassas bir şekilde aşağıya çekilebilir. Ağırlık merkezinin aşağı çekilmesi, deprem etkileri sonrasında binanın dik kalmasını sağlar. Aynı zamanda dik durduğu için etkisini de azaltır. “Bir diğer yöntem ise drenaj yöntemleriyle yeraltı suyu seviyesinin düşürülmesidir, bu da bir analiz yöntemidir” dedi.
BU BÖLGELERDE YAŞAYANLAR KORKMAMALI
Aygörmez, “Mevcut yapı stoğumuza gelince, vatandaşlarımızın bu konuda bilinçli olması gerekiyor. Özellikle güçlendirilecek binalarda temelin durumu dikkate alınarak gerekli analizlerin yapılması gerekiyor. Yaşayanlar bu bölgelerde bundan korkmamak lazım. Sıvılaşma olacak, mutlaka olması riski var.” Kimse söyleyemez. Risk var, bu riski minimuma indirmek lazım. Mevcut yapı stokunda güçlendirme yapılırken bu durum dikkate alınmalıdır. Zemin sıvılaşmasının yaşandığı bu 15 ilçede herhangi bir yapı yapılmayacağı söylenemez. Her halükarda bir yerde dolgulu bir taban varsa, alüvyal bir alan varsa, suya doygun bir zemin varsa deprem anında bu su hemen yüzeye çıkacaktır. Özellikle Bakırköy’e Yeşilköy’ü de dahil edebiliriz. Bu bölgelerde dolgulu alanların olduğunu hepimiz biliyoruz. Doğaya yapılan yapay bir şeye her zaman tepki yaratır. “Burada bu risk çok yüksek. O yüzden orada yaşayan vatandaşlarımızın mutlaka bilinçli olması ve depremin olmasını beklemeden, bir an önce bu durumun analizini yaptırması gerekiyor” dedi.